30 Aralık 2010 Perşembe

MUTLU NOELLER !!!



Mesih doğdu yücelttiniz, Mesih göklerden geldi karşılayınız, Mesih yer yüzünde onu yükseltiniz. Ey yeryüzü rabbe terennüm et.
Ey uluslar onu seviçle tesbih ediniz çünkü o yüceltildi.


İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu:
Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in Kutsal Ruhtan gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rabb’in bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Ey Davut oğlu Yusuf! Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruhtandır.Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlardan O kurtaracak.”
Bütün bunlar, Rabb’in peygamber aracılığıyla bildirildiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” “İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.”
Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf onu bilmedi. Doğan çocuğun adını İsa koydu.

29 Ekim 2010 Cuma

AZİZ DİMİTRİOS

26 EKİM AZİZ DİMİTRİOS'UN HATIRLANIŞI

Aziz Dimitrios zengin bir ailenin çocuğu olarak 260 yılında Selanik’te dünyaya geldi. İlk eğitimini ailesinden aldı. Genç yaşa vardığında memleketine asker olarak hizmet etmek istedi. İnançlı,zeki ve cesur bir insan olduğundan da kısa bir sürede komutan makamına ulaştı. O dönemde Hristiyanların baş düşmanı olan Dioklitianos Roma Kralı idi ve Anadolu sorumlusu ise damadı Maksimianos idi. Maksimianos azizin özelliklerini gördüğünde hristiyan olduğunu bilmeden onu Selanik’e Dük olarak atadı. Aziz bu makama ulaştığında, korkusuzca hristiyanlığı askerlerine eğitiyor ve onlara putların sahte ve insan işi olduğunu anlatıyordu. Bir çok asker, azize eğitim almak için gidiyordu. Kısa bir zaman içerisinde bir çok kişi putperestlik tuzağından kurtularak hristiyan oldu.
Bir gün putperestlerden bir kaçı Maksimianos’a giderek azizin putlara karşı konuştuğunu , tek ve gerçek Tanrı’nın Mesih İsa olduğu eğitisini yaydığını bildirdiler. Maksimianos bundan emin olmak için de bütün üst düzey komutanlarını putlara tapınmaları için davet etti. Azizin tapınağa gelmeyi reddettiğini görünce onu yargılamak için karşısına getirilmesini emretti. Dimitrios neden putlara tapınmaya çağırdığımda gelmedin? Neden bunu reddettin? Efendim hiç bir zaman senin emirlerinden dışarı çıkmadım ve hiç bir zaman senin büyüklüğünü küçümsemedim. Ancak Mesih İsa’ya daha sadığım çünkü O, benim ve bütün insanlığın kurtarıcısıdır.Bu yüzden sizin o sahte tanrılarınıza tapınmayı reddettim.
Maksimianos bu sözlere kızarak azizin karanlık bir odaya kapatılmasını emretti. O oda bir hamamın altında bulunduğundan her yerde pis bir koku ve kirli su vardı. Azizi odaya attıkları zaman, bir akrep yuvasından çıkarak azize saldırmaya kalkıştı. Aziz haçını yaptıktan sonra üzerine bastı ve akrebi öldürdü. O sırada Tanrı’nın meleği azize görünerek ona altın taç taktι ve şunları söyledi: Dimitrios cesaretli ol ve düşmanlarını yeneceksin.
Bunun üzerine aziz, şeytanı yeneceğini anladı. Bu yüzden hapishanede Tanrı’ya şükrediyor ve sevinç dolu dua ediyordu. Tanrı’nın şehidi Dimitrios hapishanede yaklaşık bir sene kaldı. Bütün bu zamanda öğrencileri ziyaretine geliyor, o da onları eğitiyordu.
291 yılında Selanik arenasında teke tek dövüşler gerçekleştirildi. Arenada Maksimianos’tan başka Dioklitianos ta bulunmaktaydı. Bu iki efendi ve putperest halk Lieos adındaki savaşçıyı destekliyorlardı. Lieos çok güçlü ve devasa bir insandı. Daha hiç kimseden yenilmemiş onunla savaşanların da hayatını bağışlamamıştı. Bu savaşcı stada çıktığı zaman hristiyanlara küfür ediyor onları kendisiyle savaşmaları için arenaya davet ediyordu. Azizin öğrencilerinden Nestoras bu sözleri duyduğunda bu devasa adamı öldürmek için öğretmeni olan azize giderek onu kutsamasını istedi. Dimitrios ona: Git sevgili kardeşim. Düşmanını yeneceksin ama Mesih İsa adına da Şehit olacaksın, dedi Nestoras sevinç içerisinde stada döndü. Bir kılıç alarak savaşmak için arenaya çıktı. Halk genç hristiyanı gördüğünde onunla dalga geçip gülüyordu. Liesos gence şunları söyledi: Sen beni yenemezsin ve ölmek içinde çok gençsin. Sen öleceksin ve bende seni yeneceğim! Bu sözler üzerine Lieos Nestoras ile savaşmayı kabul etti. Dimitrios’un öğrencisi haçını çιkardιktan sonra: Dimitrios’un Tanrı’sı bana yardım et! , diye haykırdι.
Kılıcını kaptığı gibi saldırarak tek bir vuruşla devasa adamı yere yığdı ve onu öldürdü. Bütün arena sessizliğe büründü. Hayatında hiç bir zaman savaşmamış olan 20 yaşındaki bir genç putperestlerin sevgili kahramanını öldürmüştü. Bunun üzerine kral genci yanına çağırarak:
Hangi büyülerle yenilmez Lieos’u yenmeyi başardın?
Büyülerle yenmedim. Gerçek Tanrı olan Mesih İsa’nın gücü ile yendim! diye cevap verdi Nestoras. Bu olaydan dolayi çok kızgın olan kral, Lieos’un ölümüne neden olan kılıçla kendisinin de öldürülmesini emretti. Böylece aziz Nestoras, öğretmeninin de söylediği gibi Mesih İsa adına şehit oldu. Yortusu kilisemiz tarafından 27 Ekim’de kutlanmaktadır.
Aziz Dimitrios Mesih İsa adına kanını dökeceği anı sabırsızlıkla bekliyordu. Kral, Nestoras’ın galibiyetini Hristiyanlığın putlara karşı bir galibiyeti gibi algıladığından çok sinirlendi. Bu yüzden Dimitrios’un da öldürülmesini emretti. Askerler hapse girdiklerinde aziz sağ kolunu kaldırarak onu kılıçlamalarını bekledi. Bedeninin ölümüyle Tanrı’nın sonsuz krallığına kavuşacaktı. Askerler azizin karnının yan tarafına indirdikleri kılıç darbeleriyle azizi öldürdüler. Dimitrios’un bedenini hristiyanlarin öldüğü yere gömdüler. Ama o zamandan beri mezarının içerisden muhteşem bir koku yayılmaya ve muhteşem kokulu bir su akmaya başladı. O kirli mekan muhteşem kokuyor kimse bu olayın ne olduğunu anlayamıyordu. Bugüne kadar azizin bedeninin bulunduğu kilisede azizin yortusunun olduğu gün bütün kilise muhteşem kokuyor ve insanlar bu su ile kutsanıyorlar. Bir çok kişi hastalığına derman buluyor. Azizin yortusu kilisemiz tarafından 26 Ekimde kutlanmaktadır. Aziz Dimitrios Selanik şehrinin koruyucusudur.

25 Ekim 2010 Pazartesi

LUKA İNCİLİ ALTINCI PAZAR.



“MERHAMETİ İÇİN ALLAH’A ŞÜKREDELİM. ONA KOŞALIM VE ONDAN HİÇ AYRILMAYALIM.”




AZİZ LUKA İNCİLİNDEN ALINAN SÖZLER;

Luka:8;27-39


Bir zamanlar; 27İsa Gerasiniler bölgesinde karaya çıkınca, kentten cine tutulmuş bir adam kendisini karşıladı. Uzun süreden beri ne sırtına bir şey giymişti, ne de bir evde oturmuştu. Barınağı mezarlar arasıydı. 28İsa’yı görünce ortalığı inleten bir çığlık atarak O’nun önünde yere kapanıp bağırdı: “İsa, yüce Tanrı’nın Oğlu, benden ne istiyorsun? Ne olur, bana işkence çektirme!” 29Çünkü İsa kötü ruhun adamdan çıkması için kesin buyruk vermişti. Cin sık sık onu çarpardı. Zincirlerle bağlanır, prangaya vurulurdu ama yine de bağlarını koparır, cin tarafından çöllere sürüklenirdi.
30İsa ona, “Adın ne?” diye sordu. Cin, “Lejiyon” dedi. Çünkü adamın bedenine çok sayıda cin girmişti. 31Cinler kendilerini dipsiz derinliklere göndermesin diye İsa’ya yalvardılar. 32Oradaki bayırda büyük bir domuz sürüsü otlamaktaydı. Cinler domuzların içine girmelerine izin vermesi için İsa’ya yalvardılar. O da onlara izin verdi. 33Cinler adamdan çıkıp domuzların içine girdiler. Sürü uçurumdan aşağı denize uçup boğuldu.
34Olaya tanık olan domuz çobanları çil yavrusu gibi dağılarak olup bitenleri kentte, kırsal alanlarda anlattılar. 35Herkes olayı görmeye koştu. İsa’nın yanına vardıklarında, bedeninden cinler çıkan adamı giyinmiş, akıllanmış, İsa’nın ayakları dibinde oturur buldular. Korktular. 36Olaya tanık olanlar, koşup gelenlere cine tutulanın nasıl kurtulduğunu anlattılar 37Gerasiniler çevresinde oturanların tümü kendilerini bırakıp gitmesi için İsa’ya yalvardılar. Çünkü büyük bir korkuyla dolmuşlardı. O da tekneye binip geri döndü.
38Bedeninden cinler çıkan adam İsa’nın yanında kalmak için O’na yalvardı. Ama İsa onu şu sözlerle gönderdi: 39“Evine dön, Tanrı’nın sana yaptıklarının tümünü açıkla.” O da gidip İsa’nın kendisine yaptıklarını baştanbaşa tüm kentte yaydı.

İNCİL AÇIKLAMASI ;
Luka İncili Altıncı Pazar
(Luka 8 : 27 – 39)
Bugün okunan İncil şöyle diyor: İsa Mesih havarileri ile birlikte Galile gölünü geçti ve kıyı karşısındaki Gerasililerin yoksul ve verimsiz memleketine vardılar ve karaya çıkar çıkmaz, insanlık sıfatını kaybetmiş devamlı dolaşan bir deli bir adam O’nu koşarak karşıladı. Bu insan mezarlık mağaralarında yaşıyor ve çevrede yaşayanların yüreklerine korku ve endişe veriyordu. Bazen onu
bağlamaya uğraştılarsa da, zincirleri iplik gibi kırıyordu dolayısıyla o yoldan geçmeye korkarlardı. Bu nedenle havariler korkup kaçmaya hazırlanıyorlardı. Fakat İsa onlarla beraberdi. Onların dayanağı ve koruyucusu idi. Sessizce ve güvenle durdu ve o zavallı yaratığa şefkatle ve sevgiyle baktı.
Ve o deli adam çıplak bir halde, vahşi ve kaybolmuş gözlerle uzaktan bakıyor ve bağırıyordu: Ey Yüce Allah’ın Oğlu İsa benden ne istiyorsun, sana yalvarırım bana işkence etme. Delinin ağzıyla konuşan o kötü ruh sanki İsa’nın oraya boşuna gelmediğini ve o insanı terk etmek zorunda olduğunu hissetmişti.
Ve şeytanlar zarar ve eziyet vermeden duramadıkları için (zira bu durum onlar için azap olurdu) İsa’dan o çevrede bulunan bir domuz sürüsüne girmeleri için izin vermesini istedi ve İsa’da onlara bu izni verdi. Sayıları iki bini bulan domuzlar, çobanların uğraşmasına rağmen dik yamaçtan aşağı atlayarak denizde boğuldu.
Ama deli adam o saatte sağlığına kavuştu ve örtünerek İsa’nın ayakları yanına çöktü. Ve öğretilerini dinlemeye başladı.
Değerli kardeşlerim dikkatinizi şu soruya çekmek istiyorum: Efendimiz, bazılarını kötü ruhlardan nasıl arındırıyor ve aynı zamanda bu kötü ruhların başkalarına zarar vermelerine nasıl müsaade ediyor? Bu bizim helakımız için midir? Hayır. Efendimiz İsa Mesih kötülüğe, bizleri güçlük çekmekten korumak ve ruhsal faaliyetlerin ikazı için izin verir. Yolcular yollarda giderken soyguncu veya korsan belirtilerine rastlarsa oradan uzaklaşır veya her tarafa bakarak ihtiyatlarını alırlar. Sende ey Hıristiyan kardeşim, dünyanın kötülüğe düştüğünü fark edersen (1Yuhanna 5:19) fitne ve fesadın her tarafa yayıldığını görürsen, kötülüklerden uzaklaş ve tedbirini al, yoksa bu çamur seni günahın cehennemine çekecektir. Bundan kork.
İkinci olarak, kötülükler Hıristiyan insana, imanın sevgisini ve ümidini göstermesi için fırsat verir. Eğer seni alaya alıyorlar ve sana gülüyorlar ve senin Mesih’i faaliyetlerini engelliyorlarsa imanını itiraf et ve kendinin sözde değil, geçek bir Hıristiyan olduğunu göster. Sana hakaret ediliyor ve sövülüyor ve kötülük yapılıyorsa, bu güzel fırsattan sevin, çünkü bu sana, Rabbimiz İsa
Mesih’in vasiyeti olan düşmanlarını sevmek lütuf ve sevgiyle imanını gösterme imkânı verecektir. Musibetler çoğalıp, güzellikler yok olup önünde geleceğe ait hiçbir ışık kalmadığı zaman, alçak gönüllü ol, katlandıkları için er veya geç tanrı mükafatını alacağı ümidiyle nefsini Rabbin nimetine bağla(Matta 16:27)
Hz. Eyüp’ün iyileşmesi musibetlere tahammülünden sonra giderek düzeldi çünkü her kötülük doğruluğun ortaya çıkması için bir vasıtadır. Hıristiyanların maruz kaldığı şiddet yüzünden ümitlerinin ve imanlarının ve sevgilerinin ortaya çıkarması için bu şekilde vesile olmuştur. Bu şekilde göklerin krallığında Azizlerin ve şehitlerin mutluluğuna sahip olmaları mümkün olmuştur. Şeytanın gücü dehşet vericidir ona karşı koruyamayız. Ama gördüğümüz gibi şeytanlar, İsa Mesih’in izni olmadan domuzlara bile giremez. Elimizde yenilmez bir güç var, o da Rabbimiz İsa Mesih’in adı ve hayat veren hacının adıdır. Tanrı bizden yanaysa kim bize karşı olabilir. (Romal.8:31) Davut peygamber dedi ki: çevremi saran binlerce düşmandan korkum yok (Mez.3:16) Çünkü o seni avcı tuzağından ve ölümcü hastalığından kurtarır.(Mez.91:3) Ne gecenin dehşetinden korkarsın, ne gündüz uçan oktan, ne karanlıkta dolaşan hastalıktan, ne de öğleyin yok eden kırgından (Mez.91:5-6)
Efendimiz ona güvenenleri kurtarmakla kalmıyor onları yüceltiyor.(Mez.91:15)
Şükretmek bütün faziletlerin koruyucusudur. Bahçenin ürünleri, dürüst ve doğru bir bekçisi var ise zarardan korunur. Aynı şekilde faziletlerde, eğer şükür mevcut ise görünmeyen hırsızlar tarafından çalınmaz ve ona zarar gelmez. Böylece eğer bir koruyucusu yoksa ruhsal zenginliklerin çalınması kolay olur. Yahuda İskaryot diğer havariler gibi efendimizden büyük ruhsal zenginlikler edindi ama kendisinde bunu koruyacak bir bekçisi olmadığı için Rabbin hibelerini bir saat içinde bitirdi. Görünmeyen hırsız Yahuda’nın sahip olduklarını ondan çaldı. Ruhsal hazineleri, şükretmek korur. Rabbi hoşnut etmeyen şeyler yüzünden göksel babadan uzak kalacaksam ölmek daha iyidir. Merhameti için Allah’a şükredelim. Ona koşalım ve ondan hiç ayrılmayalım. O bize hayat
verir ve sonsuza dek bütün günlerimizde bizimle beraber olur.

4 Temmuz 2010 Pazar

29 Haziran 2010 Salı

AZİZ PETRUS VE PAVLUSUN HATIRLANIŞI.




AZİZ PETRUS VE PAVLUSUN HATIRLANIŞI.
Aziz Petrus: İsa Mesih’in ilk havarilerinden olup Andreas’ın kardeşidir. Kendisi Beyt Sayda kasabasında olup asıl adı Simon'dur. Geçimini balıkçılıkla sağlayan fakir bir balıkçı olan Aziz Petrus, kardeşi ile Galile denizine (Lut Gölü) ağ atarken onları izleyen İsa kendilerine balık avlama işini bırakmalarını ve ardından gelmeleri halinde insan avcılığını öğreteceğini belirtilmiştir. Bunun üzerine Aziz Petrus ve kardeşi İsa’ya inanarak onun peşinden gitmişlerdir. (Markos 1:16) İsa Mesih Petrus’u ilk gördüğünde “Sen Yuhanna oğlu Simonsun ve Kifas olarak çağrılacaksın” der. Kifas ve Petrus aynı isimler olup ikisi de "kaya" anlamındadır. Petrus İsa’dan hiç ayrılmadı ve İsa’nın yakalanıp çarmıha gerilmesine kadar hep beraber kaldı. Baş kahinin avlusunda Yahudilerden korkması nedeniyle üç kez İsa Mesih’i inkar etmek zorunda kaldı. İsa Mesih’in dirilişinden ve Kutsal Ruh’un havarilere inişinden sonra İsrail’de, Antakya'da, Anadolu’da ve en son Roma’da İncil’i yaydı. Roma’da İmparator Neron tarafından başı aşağıda ve ayakları yukarıda olmak üzere asılıp şehit edildi. (M.S 66-67) İsa onu kilisenin “Kaya”sı (temeli)olarak tayin etmiş ve ona göklerin krallığının anahtarını vermiştir. Bu nedenle ikonalarda hep elinde bir anahtarla resmedilmiştir.

Aziz Pavlus: Asıl adı Saul olan Pavlus. Tarsus’ta doğmuş bir Yahudi asıllı Roma vatandaşıdır. Bir ferisi olup ilk Hıristiyanlara eziyet edip öldürmüştür. Şam’daki inananları yakalayıp Kudüs’e getirmek görevini Başkahinden alıp Şam’a giderken gökten gelen bir nur etrafında parlamış ve yere düşmüştür. Bir ses “Saul neden bana eziyet ediyorsun?” dediğinde “Ya Rab sen kimsin? sorusuyla yanıt vermiştir. Ses ona “Ben eziyet ettiğin İsa’yım.” Ve “Kalk şehre gir ve ne yapman gerektiği sana söylenecektir” dedi. Saul yerden kalktı ve kör olduğunu anladı.Onu Şam’da Yahuda’nın evine götürdüler. Üç gün kör, susuz ve aç kaldı ve hep dua etti. Şam’da Hananniya adlı bir inanan vardı . İsa Mesih ona kalkıp Yahuda’nın evine gitmesini ve Saul için dua etmesini söyledi. Hannaniya o eve gitti ve Saul’un üzerine elini koydu. Böylece gözleri gören Saul kalkıp vaftiz oldu. Havralarda İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu söylemeye başladı. Saul İsa Mesih’in ismini milletlere, krallara ve İsrail oğullarına tanıklık etmeye çağrılan bir aracıydı. (Elç.İş.9:1-20) Roma İmparatoru Neron tarafından başı kesilerek şehit edildi.

26 Mart 2010 Cuma

Lazar'ın Dirilişi



Lazar'ın Dirilişi

Meryem ile kızkardeşi Marta'nın köyü olan Beytanya'dan Lazar adında bir adam hastalanmıştı. Meryem, Rab'be hoş kokulu yağ sürüp saçlarıyla O'nun ayaklarını silen kadındı. Hasta Lazar ise Meryem'in kardeşiydi. İki kızkardeş İsa'ya, «Rab, sevdiğin kişi hasta» diye haber gönderdiler.
İsa bunu işitince, «Bu hastalık ölümle sonuçlanmayacak; Tanrı'nın yüceliğine, Tanrı Oğlunun yüceltilmesine hizmet edecek» dedi.
İsa Marta'yı, kızkardeşini ve Lazar'ı severdi. Bu nedenle, Lazar'ın hasta olduğunu duyunca bulunduğu yerde iki gün daha kaldıktan sonra öğrencilere, «Yahudiye'ye dönelim» dedi.
Öğrenciler O'na, «Rabbî» dediler, «Yahudiler demin seni taşlamaya kalkıştılar. Yine oraya mı gidiyorsun?»
İsa şu karşılığı verdi: «Günün on iki saati yok mu? Gündüz yürüyen sendelemez. Çünkü bu dünyanın ışığını görür. Oysa gece yürüyen sendeler. Çünkü kendisinde ışık yoktur.» Bu sözleri söyledikten sonra, «Dostumuz Lazar uyumuştur» diye ekledi, «ama onu uyandırmaya gidiyorum.»
Öğrenciler, «Rab» dediler, «uyumuşsa iyileşecektir.»
İsa Lazar'ın ölümünden söz ediyordu, ama onlar olağan uykudan söz ettiğini sanmışlardı. Bunun üzerine İsa açıkça, «Lazar öldü» dedi. «İman etmeniz için, orada bulunmadığıma sizin yararınıza seviniyorum. Şimdi onun yanına gidelim.»
İkiz diye anılan Tomas diğer öğrencilere, «Biz de gidelim, O'nunla birlikte ölelim!» dedi. İsa Beytanya'ya yaklaşınca Lazar'ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. Beytanya, Kudüs'e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. Yahudilerin birçoğu Marta ile Meryem'i kardeşlerinin ölümünden dolayı teselli etmek için yanlarına gelmişlerdi. Marta İsa'nın geldiğini duyunca O'nu karşılamaya çıktı, Meryem ise evde kaldı.
Marta İsa'ya, «Rab» dedi, «burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. Şimdi bile, Tanrı'dan ne dilersen Tanrı'nın onu sana vereceğini biliyorum.»
İsa, «Kardeşin dirilecektir» dedi.
Marta, «Son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum» dedi.
İsa ona, «Diriliş ve yaşam ben'im» dedi. «Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?»
Marta, «Evet, Rab» dedi. «Senin, dünyaya gelecek olanTanrı'nın Oğlu Mesih olduğuna iman ettim.» Bunu söyledikten sonra gidip kızkardeşi Meryem'i gizlice çağırdı. «Öğretmen burada, seni çağırıyor» dedi.
Meryem bunu işitince hemen kalkıp İsa'nın yanına gitti. İsa henüz köye varmamıştı, hâlâ Marta'nın kendisini karşıladığı yerdeydi. Meryem'le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. Ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler.
Meryem İsa'nın bulunduğu yere vardı. O'nu görünce ayaklarına kapanarak, «Rab» dedi, «burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.»
Meryem'in ve onunla gelen Yahudilerin ağladığını gören İsa'nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı. «Onu nereye koydunuz?» diye sordu.
O'na, «Rab, gel gör» dediler.
İsa ağladı. 36Yahudiler, «Bakın, onu ne kadar seviyormuş!» dediler.
Ama içlerinden bazıları, «Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar'ın ölümünü de önleyemez miydi?» dediler.
İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. İsa, «Taşı kaldırın!» dedi.
Ölenin kızkardeşi Marta, «Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu» dedi.
İsa ona, «Ben sana, `iman edersen Tanrı'nın yüceliğini göreceksin' demedim mi?» dedi.
Bunun üzerine taşı kaldırdılar. İsa gözlerini gökyüzüne dikerek şöyle dedi: «Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.» Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, «Lazar, dışarı çık!» diye bağırdı.
Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, «Onu çözün ve bırakın gitsin» dedi.
O zaman, Meryem'e gelen ve İsa'nın yaptıklarını gören Yahudilerin birçoğu İsa'ya iman etti. Ama içlerinden bazıları Ferisilere giderek İsa'nın yaptıklarını onlara bildirdiler.

15 Şubat 2010 Pazartesi

EY KUVVETLERİN RABBİ BİZİMLE BİRLİKTE OL.



Ey kuvvetlerin rabbi bizimle birlikte ol. Çünkü üzüntülerde senden başka yardım edenimiz yok. Ey kuvvetlerin rabbi bizimle birlikte ol.

13 Şubat 2010 Cumartesi

KÖTÜLÜKLERİN BAĞIŞLANMASI

Metropolit Pavlus Yazıcı

“Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.(Matta 6:14)”
Rabbimiz İsa Mesih’in bu sözdeki isteği iki yönlüdür. Birincisi kendi suçlarımızın farkında olmamız, ikincisi ise başkalarının suçlarının bağışlanmasıdır. Başkalarının günahlarını affedebilmemiz için kendi günahlarımızı bilmemiz önemlidir. Zirainsan kendi hatalarını görerek, yakınındakini bağışlayabilir.
Bunu yalnız sözle değil, gerçekten ve yürekten yapmalıyız ki, kin nedeniyle kılıç bize yönelmesin. Bize yapılan ihanetin zararı, kendimize yapacağımız zarardan daha azdır. Zira kindar olmakla, kendimizi Rabbin yüce yargılamasına maruz bırakırız. Eğer bizi üzenleri seversek zarar onların başına gelir. Bu nedenle de acı çekerler. Bunun aksini yaparsak acıyı kendimiz çekeriz.
Bu nedenle işte şu kişi beni üzerek zarar görmeme sebep oldu diye, yakınma. Bu gibi sözleri çok söylemek, düşmanının sana yapabileceği iyilikleri dağıtır.Zira düşmanın sana böyle davranmakla günahlarından kurtulmanın yolunu açmaktadır. İhanetin büyük olması senin kötü işlerden arınman için sebep olacaktır. Bu yüzden eğer biz istersek kimse bize kötülük yapamaz.
Diyakosların başı Aziz Stefanos’u hatırlayınız, kendisini taşlayarak öldüren katillerinin günahları affedilsin diye dua ediyordu. Her birimiz bunları hatırlayalım ki, Rab bize günahlarımızı bağışlasın. Yücelik ve görkem şimdi, her zaman ve sonsuzluğa kadar
şan ve şerefle yüce Rabbimiz İsa Mesih’indir.
“Uygun zaman ve kurtuluş günü işte şimdidir.” (2.Korintos 6:2) Duaların ve yakarışların kabul edildiği vakit geldi. Yüce Tanrı’ya gerçek saygıyı gösterenler için Göklerin Krallığı yakındır. Yaşamını temiz bir halde geçirenler için kutsal oruç zamanı geldi. Ey kardeşler, sevgi ve temiz bir yürek ile orucumuzu koruyalım çünkü o bunu hakkediyor. Orucu bu duygularla yaşarsak makbuldür. Bu kutsal oruç ile şeytanla mücadele edelim. Çünkü şeytan oruç ve dua olmadan kahredilemez. Orucumuzu dualarla tamamlayalım ve O’ndan dileyenleri geri çevirmesin diye Rabbe yalvaralım. Bu oruç melekleri ve özellikle koruyucu meleğimizi hoşnut eder. Zira oruç vasıtasıyla meleklerin dostluğuna nail oluruz. Ayrıca bu kutsal orucu sevgi, iman ve ümitle geçirirsek Rab İsa Mesih’le birlikte peygamberler, resuller ve azizler de memnun olurlar. Çünkü onlar da bu orucu aynı duygular ile geçirirlerdi. Musa oruç tuttu bu sayede mucizeler yaptı ve Rabbi görmeye nail oldu. İlyas peygamber de oruç vasıtasıyla ateşten bir araba ile göklere yükseldi. Danyel peygamber oruçla yüceldi ve aslanların ağzını tıkadı. Aynı şekilde peygamberler ve İsa Mesih’in havarileri de oruç tuttular rabbimiz İsa Mesih’te oruç tuttu ve bize orucun nasıl tutulması gerektiğini öğretti. Kadınlar ve erkekler oruç tutarak nefislerini aklasınlar. Kızlarımız oruç tutsunlar Rabbimiz geldiğinde onunla birlikte düğün evine girebilsinler.
İçinde yakınları için kin ve nefret besleyenler, önce kendilerini bu duygulardan arındırıp sonra oruca ve duaya yaklaşsınlar. Kardeşlerine kin düşmanlık besleyenler Rab ten uzaklaşır. Kardeşleriyle barışmadan Rabbe yaklaşamaz. Bu vaziyette oruç ve dua Rabbi hoşnut kılar. Kardeşlerini affetmezsen, boşuna oruç tutma ve dua etme. Zira Rab seni kabul etmez. Bedenini ve nefsini oruçla duayla yoracağına git kardeşlerinle barış. Yüreklerinde
kin, nefret, öfke ve düşmanlık besleyenler şeytanın dostudur. Rabbin dostu olamazlar. Bedeninizde hiçbir kir ve günah kalmaması için orucu gerçek tövbe ve iyi işlerle geçirelim. Fitne fesattan kaçının. Rabbi yüceltin. Kibirlenmeyin ve mağrur olmayın fakat mütevaziliği kuşanın. Hırsızlıktan nefret ediniz, zinalıktan uzak durunuz, yalan
şahitlikten kaçının. Göksel Krallığa, doğru işlere erişebilmenin yolunu Rabbimiz İsa Mesih bize nimetiyle gösterdi. Tövbemiz samimi olsun Duayı, orucu ve fakirlere yardımı sevelim. Birbirimizi karşılıklı sevgi ile sevelim. Çünkü sevgi kutsal yasayı yerine getirmektir.(Romalılar 13:10) Ey kardeşler, her şey geçicidir. Yalnızca yaptıklarımız bize refakat edecektir.
O halde, hepimiz için kaçınılmaz olan ebedi yolculuğumuz için, bize refakat edecekleri hazırlayalım. Amin.

BEYAZ YEMEME YORTUSU PAZARI




Aziz pederlerimiz, Adem’in cennetten kovulmasının anılmasını Paskalya orucunun başlangıcından önceki bu günde tertip etmelerindeki amaç sözlü olmaktan ziyade fiili olarak orucun sağladığı faydalar ve bunun aksi olması halinde tanrısal vasiyetlere uymamanın sebep olacağı ölümcül sonuçları gözlerimizin önüne sermektir. Ve bununla da, Allah’ın insana verdiği ilk vasiyetin Oruç olduğunu ve ilk atalarımızın buna uymamaları ve kendilerini ilahlaştırmak istemeleri sonucu yaşamakta oldukları mutluluk yaşamını kaybederek günaha ve ölüme düşmeleri ve bunlara karşılık olan diğer kötülüklerle ve sayısız musibetlerle birlikte bütün beşeriyete intikal edişleri anlatılır.
Aziz pederlerimiz bütün bunları önümüze sergilemekle bizlere, cennetten kovulmamızın nedenleri, ilk atalarımızın bu açgözlülüklerinin ve itaatsizliklerinin başımıza neler getirdiğini, eski mutluluğumuza oruç ve bütün ilahi emir ve vasiyetlere itaat ederek tekrar dönmek için gayret göstermemiz gerektiğini hatırlatmaktadır.
“Oruç, Dirilmiş Mesih‟le Buluşmanın Ruhsal Yürüyüşüdür”
Ruhani hayatın hedefi, ölülerden dirilmiş olan Mesih’in yüzüyle buluşmaktır. Ruhani hayatın gelişme miktarı bu buluşmanın gerçekleşme miktarı ile ölçülür. “Buluşma” dirilişle ilgili düşünsel kanaatten başka bir şeydir. Bu gayenin önemi nedeniyle kilise, anlam bakımından zengin, derin boyutları olan temkinli ve uzun bir hazırlık yürüyüşü tertiplemiştir. Bu yürüyüş, katılımcı mümin için Fısıh Bayramına hakiki bir yaklaşım imkanı sunar.
Bu yürüyüş süresi ”Triyodi” olarak adlandırılır. Bu süre bizleri Litorjik(Tapınma şekli)olarak dirilişe kadar ruhsal basamaklarda adım adım yönlendirir. Bu basamaklardaki ruhani derinliği gerçekten idrak edenleri, bu düzenlemenin içerdiği ilahi hikmet nedeniyle dehşete düşürür.

10 Şubat 2010 Çarşamba

ET YEMEME PAZARI.




“DÜNYA KURULDUĞUNDAN BERİ SİZİN İÇİN HAZIRLANMIŞ OLAN EGEMENLİĞİ MİRAS ALIN! ÇÜNKÜ ACIKMIŞTIM, BANA YİYECEK VERDİNİZ; SUSAMIŞTIM, BANA İÇECEK VERDİNİZ; YABANCIYDIM, BENİ İÇERİ ALDINIZ. ÇIPLAKTIM, BENİ GİYDİRDİNİZ; HASTAYDIM, BENİMLE İLGİLENDİNİZ; ZİNDANDAYDIM, YANIMA GELDİNİZ.” SİZE DOĞRUSUNU SÖYLEYEYİM, BU EN BASİT KARDEŞLERİMDEN BİRİ İÇİN YAPTIĞINIZI, BENİM İÇİN YAPMIŞ OLDUNUZ.’ Matta 25,31-46


“EBEDİ AZAP VE KORKUNÇ YARGILANMA”
Mesih‟te sevgili kardeşler,
Hz. Süleyman şöyle diyor: “Her şey boş, bomboş” ve Kral Davut şöyle terennüm ediyor: insan bir gölge gibi dolaşır boş yere çırpınır.
Gerçekten, boş şeyleri sevenler mal ve başka şeyler biriktir-enler, hemen yok oluyorlar. Bu dünyevi şeylerden bir şey almadan giderler ve bu nedenle rahat etmezler. Her şeyi burada bırakacağız, doğduğumuz gibi çıplak gideceğiz. Ebediyete o ilahi Yargıcın önüne gideceğiz. Yürek hüznüyle ve çıplak olarak, derin bir üzüntü korku ve dehşet ile mahkeme önünde duracağız. Orada acıma, şefaat ve savunma yoktur. Orada herkes yaptığının söylediklerinin ve düşüncelerinin hesabını verecektir.
Ey kardeşlerim, geçekten orada dünya yaratıldığından beri benzeri görülmemiş bir korku ve endişe olacaktır. Bütün göksel güçler Serafim ve Herubimler ile göklerdeki ve yeryüzündeki her şey görünecek, yeryüzündeki ve altındaki her şey titreyip sarsılacak. Mezarlar açılacak, ölüler kalkacak, diriler duracaktır. Allah'ın peygamberi olan Danyel, gelecekteki bu yargıyı, günahlarımızı yüklenmiş olarak gün doğumundan batışına kadar yargılandığımızda nelere maruz kaldığımızı görünce korkudan sarsılacaktır. O anda dostlar ve yakınlarımız nerede? Biriktirdiğimiz değerli mallar nerede? Fakir, yetim ve sefilleri hor görüp kovan ve her iyiliği kendine mal edip kendini mümin ve tercih edilenler olduğunu iddia edenler nerede? Yeryüzünde devamlı kalacağını iddia edip yüreklerinde Allah korkusu taşımayan ve gelecekteki azaba iman etmeyenler nerede? Yiyelim ve içelim nasıl olsa yarın öleceğiz (Yeşaya 22:13)
Bu yaşam nimetlerinden zevk alalım, sonra ne olacağa bakarız? Diyenler nerede? Allah merhametlidir, günahkârları affeder mi? Yargılanan günahkârlar adil mahkemeden kovulurlar, azaba sürülürler, orada ağlama ve gözyaşı vardır.
Arkalarına baktıkları zaman onlardan ayrılmış olan Salih insanları görürler. Cennetin güzelliğini ve göklerin nurunu ve Salihlerin yaşamlarında iyilik için yaptıkları mücadeleden dolayı yüce Allah'ın onlara hibe ettiği nimetleri görürler. Daha sonra bu günahkârlar yavaş yavaş yakınlarından, akrabalarından ve Salihlerden uzaklaşarak, bütün ümitlerini gerçek nura ve bütün mutluluk imkânlarını kaybetmiş olarak Allaht'an ayrılırlar.
O zaman tamamen terk edildiklerini, bütün umutlarının yokluğunu, hiç kimseden yarar ve şefkat kalmadığını anlarlar, acıyla ağlayarak, ah çekerek ve kör yüreğimiz bizi nasıl aldattı diye yakınırlar. Allah bize kutsal kitabı ile seslendi. Onu dinlemedik, bu yüzden şimdi ona haykırıyoruz. Ama O bizden yüzünü çeviriyor. Kendi kendimizi bu kötü duruma biz getirdik, çünkü bize bütün bunları bildirdi ama biz dinlemedik bize ihtarda bulundu ama
korkmadık, bize vaazda bulundu yola gelmedik Allah'ın kelamını işittiğimiz halde inanamadık. Rabbin yargısı adildir. Şu anda hak ve adaletle yargılanıyoruz. Yaptıklarımızın karşılığını alacağız. Geçici zevkler karşılığı olarak, azabı alacağız ihmallerimiz nedeniyle sönmeyen ateşte yargılanacağız. Boş olan övünçler nedeniyle gerçek yücelikten, gelip geçici hevesler uğruna cennet sevincinden, geçici zenginlikler yüzünden ebedi iftihardan sonsuza dek mahrum edildik. Herkes, Allah ve azizler bizleri terk etti. Yardım edilecek bir durumumuz yok. Tövbe zamanı geçti, gözyaşının hiçbir yararı yok. İşte günahkârlar bu şekilde sızlanacaklardır.
Ey azizler, ey resuller, ey peygamberler, ey şehitler bizi kurtarın, ey yaşam veren kutsal haç, rabbimizin validesi Meryem annemiz bizi kurtar diye haykıralım mı? Fakat hiçbiri bizi duymaz, duysa da bize bir yarar sağlamaz. Çünkü bütün şefaatler sona erdi. Böylece günahkârlar, ebedi ateşin ve ölmeyen kurtların bulunduğu cehenneme gönderilirler. (Markos 9:43)
Çağlar geçer, orada geçer her saat bir çağ kadar uzundur. Allah'ın sesi cehennem sakinleri üzerinde dolaşmakta ve şöyle demekte: “Ben hala kızgınım.” Bu söz oradakilerin kulaklarında yankılanır. Meleklerin zihinleri geçen çağları saymakta aciz kalır, azap çekenler ise bu azabın ne zaman başladığını unuturlar. Oysa
Allah'ın o sözleri işitilmeye devam eder: “Ben hala kızgınım.”
Peygamberler, azizler ve resuller Rabbin bu korkunç yargı gününü anlattılar. Kutsal kitap şimdiye kadar bu korkunç yargı gününü bize ikaz etmektedir. “Ümitli olun, uyanık ve dikkatli olunuz, dua ediniz, tövbe ediniz ve her zaman hazırlıklı olunuz çünkü Rabbin geleceği günü ve saati bilemezsiniz. (Matta 25:13)” Yaşamın sorunları ve zevklerin sarhoşluğu, yüreğinizi ağırlaştırmasın. Çünkü o gün aniden gelebilir. (Luka 21:34) Peygamber ve Kral olan Davut bu yargı gününü her zaman zikrederdi, öyle ki ağlamaktan yatağı gözyaşları ile ıslanırdı Allah şöyle yalvarırdı: “Kulunla yargıya girme, çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanınız”. O gün gelmeden, bu mücadeleye başlayalım. Kendimizi önemseyelim ki o korkunç saat mahkeme önünde yargısız durabilelim. Rabbimizin yüzüne, tövbeyle duayla oruçla ve gözyaşıyla çıkalım. O gelmeden biz Ona gidelim.
Çünkü herkesin korkuyla beklediği o kaçınılmaz ölüm saati birden karşımıza çıkacaktır. Bunu düşünenler azaldı. Ruhun bedenden ayrıldığı o an korkunçtur. O gün sözler dudaklarda durur ve dil konuşamaz bir hal alır. O gün dostlarımızı, kardeşlerimizi tanıyamayız, tanısak da onlarla konuşamayız. Etrafımızda şikayet eden çocukları görürüz ama onlardan yaslı bir yürekle ayrılırız. Çünkü o saatte ne dostlar ne de yakınlarımız bizim için önem arz etmez. Çünkü günahları bize sıkıntı vermektedir. Rabbin huzuruna nasıl çıkıp aklanacağız, affını nasıl kazanacağız ve sonumuz ne olacak kaygısı bizleri endişelendirmektedir. Gelin kardeşlerim manevi mucadeleyi başlayalım geç olmadan önce.Rabbimiz bizi bekliyor «O zaman Kral, sağındaki kişilere, `Sizler, Babamın kutsadıkları, gelin!' diyecek. `Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!

4 Şubat 2010 Perşembe

3 ŞUBAT AZİZ SİMEON'UN HATIRLANIŞI



Simeon ayrıca Mesih'in "karşı çıkılacak bir işaret" olduğunu belirtip O'nun "İsrail'de pek çok kişinin düşmesine ve kalkmasına yol açacağı" kehanetinde bulundu. Simeon, oğlu Mesih yüzünden Meryem'in büyük acılar yaşayacağını da önceden bildirdi (Luka 22:34-35) Tapınakta bulunan Anna da Tanrı'ya şükürler sunarak, "Kudüs'ün kurtuluşunu bekleyen herkese Mesih'ten söz etmeye başladı" (Luka 2:38).

Rabbin karşılanması yortusunda, aracılığıyla evrenin yaratıldığı Tanrı Sözü ve Oğlu olan Mesih'in artık bebek olarak Simeon'un kollarında bulunduğu ve Yasa verici aynı Oğlun, insan suretiyle artık Yasa'nın gereklerini yerine getirdiği vurgulanmaktadır.

Ey Simeon, Musa'nın, Sina Dağı'nda karanlıklar içinde Yasa verici olarak gördüğü kişiyi karşıla. Şimdi O'nu Yasa'ya uyan bir bebek olarak kollarına al. Çünkü Yasa'nın ve peygamberlerin hakkında konuştuğu, uğrumuza ve insanlığın kurtuluşu için beden alandır O. Gelin, ona secde edelim!

Bugün göğün kapısı açılsın; çünkü Baba'nın ebedi Sözü, Tanrılığını terk etmeden bir bakireden beden aldı ve 40 günlük bir bebekken annesi tarafından Yasa gereği tapınağa getirildi. İhtiyar Simeon O'nu kollarına alıp şöyle dedi: "Rab, kulunun huzur içinde ölmesine izin veriyorsun; çünkü gözlerim senin kurtarışını, ey Rab, dünyayı kurtarmaya geleni gördü. Övgüler Sana!"

Rabbin karşılanması yortusuna ait sabah ve akşam duaları bu konuları işleyen ilahi ve okumalarla doludur. Kutsal Ayin, Meryem'in şükran ilahisinden alınan ve prokeimenon'u oluşturan bölümlerle kutlanırken Alleuia ayetlerinde de Simeon'un sözleri okunur. İncil okumalarında Rab ile karşılaşmadan bahsedilirken, akşam duasındaki Eski Antlaşma okumaları; Levililer kitabındaki arınma yasasından, İşaya'nın üç-kez kutsal Tanrı'nın tapınağında gördüğü görümden ve İşaya'nın "Rabbin ışığı ulusları aydınlattığında" Mısırlılara verilecek iman armağanı hakkındaki kehanetinden bahseder.

Rab ile karşılaşmanın Kilise'de kutlanması sadece tarihsel bir anmayla sınırlı değildir. Simeon gibi aynı Kutsal Ruh tarafından esinlenen ve aynı Ruh'un yönlendirmesiyle Mesih'in Kilisesi'ne gelen Hristiyanlar, Rab ile kişisel karşılaşmalarını tecrübe edebilir ve Rabbin Mesihi'ndeki kurtuluşu gördükleri için huzur içinde öleceklerine tanıklıkta bulunabilirler.

2 ŞUBAT iSA MESiH'iN TAPINAĞA (HEYKELE) GiRiŞi



Mesih, doğumundan 40 gün sonra Musa Yasası gereği tapınakta Tanrı'ya sunulmuştur. Aynı zamanda, Mesih'in annesi Meryem, arınma törenini gerçekleştirmiş ve Yasa'da öngörülen kurbanları sunmuştur. Bu sebeple Kilise, Noel'den 40 gün sonra, 2 Şubat'ta Rabbin tapınakta sunulması (Rabbin karşılanması veya Rab ile buluşma olarak da bilinir) yortusunu kutlar.

Mesih'in, ihtiyar Simeon ve kadın peygamber Anna tarafından karşılanması (Luka 2:22-36) bu yortunun en önemli olayıdır. Rabbin Mesihi'ni görmeden ölmeyeceği Simeon'a Kutsal Ruh tarafından bildirilmişti (Luka 2:26) ve aynı Ruh'un yönlendirmesiyle tağınağa gelen Simeon, yeni doğmuş Mesih ile karşılaştı ve O'nu kollarına alıp hala her gün Ortodoks akşam dualarının sonunda ilahi olarak okunan şu sözleri söyledi:

«Ey Rabbim, vermiş olduğun sözü tuttun;
kulun olan ben artık huzur içinde ölebilirim.
Çünkü senin sağladığın
ve tüm halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu,
ulusları aydınlatıp
halkın İsrail'e yücelik kazandıracak ışığı
gözlerimle gördüm.»

30 Ocak 2010 Cumartesi

AZİZ SÜRYANİ EFREM’İN DUASI

Ey hayatımın efendisi rabbim, beni tembellik ruhundan, üstünlükten başkanlık sevdasından ve boş sözlerden kurtar.
Ve ben kuluna iffet ruhuyla, fikir, sabır ve sevgide tevazu duygusuyla bana inayet ver.
Evet ey kralım ve ilahım, ayıplarımı ve suçlarımı bilmeyi ve kardeşlerimi yargılamamayı bana öğret. Sen ebetlere kadar mübareksin. Amin.

AZİZ SÜRYANİ EFREM’iN HATIRLANIŞI.



AZİZ SÜRYANİ EFREM’İN HATIRLANIŞI
(28 Ocak)
Efrem, verimli anlamına gelir. Aziz Efrem Nasibin’de Dicle ırmağının kıyılarında 303 yılında doğar. Fakir bir ailenin çocuğu olan Efrem kendisi ve ailesi hristiyan olarak bilinirdi. Şehitlerin evlatları da diye anılan bu aile bazılarının söyleyişlerine göre putperestti. Putperest olan baba kâhindi. Aziz Efrem hristiyan olunca babası tarafından evden kovulur, ve aziz Yakup’un yanına gider. Aziz Efremin gençliği delidoluydu. Çalışmayı ve bir mevkiye gelmeyi çok istiyordu. Zeki biri olan aziz Efrem Tanrı kudretinin madiatla alakası olmadığını ve her şeyin doğal olduğunu, dünyanın doğal zincire bağlı olduğuna inanıyordu. Tanrı’nın aracılığıyla hayatında ilâhi kıvılcımlar, ve hareketlenmeler başlayarak bu yolada yürümeye başladı.

Aziz Efrem bir gün, kendi bostanına giren bir danayı görünce öfkelenir ve onu kavalayarak öldürür. Öldürdüğü dananın sahibine ne bir para nede herhengi başka bir karşılık vermeyerek danayı kendisinin değil vahşi hayvanlar ve kurtalar tarafınca öldürüldüğünü söyler. Bu olaydan kısa bir süre sonra kendisine koyunları çalma iftirası atılarak ceza evine konulur. Gittiği ceza evinde öfkelenen ve bu dünyada adaletin olmadığını söyleyen Aziz Efrem Tanrı’nın da hiç bir şeye karışmadığını defalarca tekrarlar. Bir gece rüyasında bir kendisine burada olamasının, danayı öldürmüş ve sahibinede yalan söylemiş olması olduğunu söyleyen bir sesin seslendiğini duyar. Bunun bir melek olduğunu anlayan aziz Afram yere kapanarak hüngür, hüngür ağlamaya başlar. Günah işlediğini anlayarak Tanrı’dan af diler. Bundan sonra Tanrı’ya ceza evinden kurtulması halinde bütün hayatının değişeceğini ve doğru bir insan olarak yaşayacağına dair söz verir. Kısa bir süre sonra da ceza evinden kurtulur ve hemen vaftiz olur. Daha sonra keşiş olarak tövbekâr insanlara öğretmeye ve tövbe etmeyen insanlarada tövbe etmesi gerektiğini söylemeye başlar.. Aziz Efrem pişmanlık duasını yazarak bu güne dek ulaşmasını ve kilisede halen söylenmesini sağladı. Bütün bunları daha henüz 18 yaşındayken yaptı.

Kıyametin sallanışı kalbinde oluşuverdi, insanları ve dünyanın sorunlarını terk ederek kendini Tanrı’ya adadı. Dağdaki yaşamın rahipleri ilâhi anlamda özgürleştirdiğine inanarak dağda rahip olur. Onun rahiplik hayatı çok zor sürer. Yere yatıyor, oruç tutuyor, geceleri uzun, uzun dua ederken gündüzleri ise var gücüyle çalışıyordu. Aziz Efrem tabiatı gereğince çok sinirliydi. Fakat Tanrı’nın niğmeti, rahiplik hayatı ve oruç ile mütevaziliği ve alçak gönüllülüğü öğrendi. Hatta manstırda kendisine Tanrı’nın saf ve barışçı adamı lakabı verildi.

Bir gün oruç tutarken rahip arkadaşı ona yemek getiriyordu yolda gelirken dikenler ve taşlıklar yüzünden sendeleyip yere düştü ve yemeği döktü. Bunu gören Aziz Efrem ona sakın üzülme madem yemek bize gelmiyor biz ona gideriz diyerek yerden dökülen yemekleri ağzıyla toplamaya ve yemeye başladı. Aziz Efrem, kendini halkın en önemsizi gibi görüyor ve kendine hiç önem vermiyordu. Kendisine iltifatta bulununlara karşı kalbi kırılıyordu.

O dönemin iranlıları kente baskın düzenleyeceklerdi bunu için Aziz Efrem oradan ayrılarak Raha şehrine gider. O, iki fikri benimsemişti. Birincisi Azizlerin kemik kalıntılarına sahip olmak ve onlara dua ederek şifa dilemek, ikinciside onunla konuşup ondan yararlanacak birini bulmak istiyordu. Oturduğu evin yanında bir fahişe oturuyordu. Fahişe, şeytanın gücüyle kalkıp Efrem’in kendisiyle yatmasını ister. Aziz Efrem buna çok öfkelendiysede ona ders vermek için bunu bir şart karşılığında yapacağını söyler. Kadın ona şartın nedir diye sorunca, Efrem bunu bütün halkın önünde kentin tam ortasında yapmasını istedi. Kadın “sen utanmazmısın be adam” diyerek onu azarladı. Efrem ona “insanlardan utanıyorsunda herşeyi ve her gizliliği bilen yüce Tanrı’dan korkup utanmıyor musun?” diyerek onu utanca boğdu. Kadın o anda imana gelerek tövbe eder ve haribe olarak hayatını sürdürür.

Bundan sonra Aziz Efrem orada bir üniversite açar ve ilahiyat dersleri vermeye başlar kısa bir süre sonrada diyakon daha sonrada bazı kaynaklara göre papaz olur. Zaman gelince öğrencilerini uyararak onalara “beni dini törenlerle ve dualarla gömmeyin. Kendime ne tabut, nede süsülü taşlarla oyulu mezar yapın. Benim cesedimi pahalı kefenlerle sarmayın, adıma herhangi bir türbe veya ziyarette yapmayın.” Dedi, onların pahalı bir kefen aldığını gören Aziz “bunu satın ve parasını fakirlere verin, arkamdan beni anmayın sadece gömün bitsin. Nasıl hakediyorsam bana öyle davranın yani yüzüme tükürün.” Diyerek konuşmasını keser ve yavaşça mırıldanarak dua eder ve rurhunun son nefesini verir. Onun dualarıyla ve şifalarıyla ya Rab Mesih İsa bize merhamet ve kurtuluş eyle. Amin.

20 Ocak 2010 Çarşamba

AZİZ ATHANASİOS’UN HATIRLANIŞI



Aziz Athanasios İ.S. 297 yılında Mısır’ın İskenderiye şehrinde dünyaya geldi. Doğduğu dönemde yaşadığı bölgeye egemen olan kral Maksimianos'tu ve tam bir hristiyan düşmanıydı, ardından da Maksiminos kral oldu. Küçük yaşta, ailesi sayesinde, hristiyanlığı iyice tanıdı ve Tanrı’ya tüm kalbiyle bağlandı. Yaşı büyüdükçe yaşıtlarıyla oynamak yerine büyüklerle oturup ruhsal konuları konuşmayı tercih etti. Aziz Athanasios bilgili bir insandı. Kutsal yazıları dikkatlice okurdu. 18 yaşına vardığında Kutsal Kitap’ın bir çok bölümünü ezbere biliyordu. O zamanlar genç Athanasios'u İskenderiye Patriği yanına çağırmıştı. Patrik genç Athanasios'un temiz kalbini ve kişiliğini gördüğü zaman hemen onu Diyakoz yaptı. Diyakoz Athanasios o zamandan sonra sürekli Üçlü Birlik'ten bahseden kitaplar yazmaya başladı. Ayrιca putperestlerin sahtekarlığını ve yalancılığını açıklayan kitaplar da yazdı. O'nun bu kitapları sayesinde bir çok kişi yalnış yolda olduğunu anlayarak vaftiz oldu.

O zamanlar İskenderiye’de yeni bir tarikat ortalığı ayağa kaldırmıştı. Arion adında bencil ve kendini bilmez bir din adamı Mesih İsa’nın Tanrı olmadığını ama O'nun yalnızca Tanrı’nın yarattığı bir varlık olduğunu savunuyordu. Halkı bu söyletisiyle kolayca kandırıyor kendisine taraftar topluyordu. Bu durum üzerine Büyük Konstantin soruna bir çözüm bulmak için hemen Ekümenik Konsil yapılmasını istedi. Böylece İ.s. 325 yılında 318 tane piskopos İznik’te toplandılar. Bunların arasında bugün aziz olarak andığımız Nikolaos, Markellos ve Spiridonas’ta bulunmaktaydı. İskenderiye Patriği bu konsile kendisi katılamayınca diyakozu olan Athanasios’u gönderdi. Konsil başladığı zaman Arion ve taraftarları öğretilerinin sonuna kadar arkasında duracaklarını belirttiler. Bunun üzerine genç diyakoz Athanasios sözü alarak Ortodoksluğun gerçek olduğunu kanıtlayarak Arion ve taraftarlarının sahtekarlığını ortaya çıkardı. Ortodoks kilisesinin haklı çıkması ile konsil kısa bir süre içerisinde sona erdi. Aradan bir yıl geçtikten sonra İskenderiye Patriği vefat etti. Bunun üzerine Athanasios’u seven ve ona güvenen halk onu kendilerine yeni baş olarak seçti. Arion tarikatı taraftarları Diyakoz Athanasios'un Patrik olduğunu öğrendikleri zaman bu olaya çok kızdılar ve Patrik Athanasios'u küçük düşürmek için sürekli bir hatasını arama çabasιna giriştiler. Ancak her hareketleri boşa gitmekteydi çünkü Patrik Athanasios haksızlığa ve yanlışa ödün vermeden yaşamaktaydı.

Bir gün Arioncular kopmuş bir kol alarak sınır dışı edilmiş olan Arsenios adındaki bir adamın kolu olduğunu ve bunun Patrik Athanasios tarafından kesildiğini savundular. Bu yüzden Tiru Konsili'nde Patrik Athanasios mahkum sandalyesine oturacaktı. Konsilden bir gece önce Arsenios Patrik Athanasios’un yanına gelerek ona şunları söyledi:

- Azizim benim sınır dışı edilmiş olmamdan dolayı buraya gelemeyeceğimi zannediyorlardı. Ancak ben sana yardım etmek için buradayım!

Ertesi gün Patrik Athanasios'un yargılaması başladığında, Arion taraftarlarına hala suçlamaya devam edip etmedikleri sorulduğunda onlar suçlamaya devam ettiler.

Patrik Athanasios sordu;

Hala o kolu benim kestiğime inanıyormusunuz?

Evet bu kolu sen kestin!

O sırada Arsenios içeri girerek herkese sağlıklı olduğunu gösterdi ve böylece Patrik Athanasios, sahtekar Arion taraftarlarının yalancılığını ortaya koydu.

Patrik Athanasios ile baş edemeyen saygısızlar başka bir neden daha bularak Patrik Athanasios'u tekrar suçladılar. Günahkar bir kadına para veren saygısız Arioncular onun gidip herkese Patrik Athanasios'un kendisiyle günahkar işler yaptığını söylemesini istediler. Kadın Konsile giderek tarikatçıların ona söylediklerini yaptı. Kucağında bir de bebek tutmaktaydı. Bir kez daha Patrik Athanasios yargılanmayı ve yalana karşı koymayı kabul etti. Onunla birlikte bu haksızlığa dayanamayan Timoteos adında bir papaz da yargılamaya gitti.

Timoteos kadının yanına giderek ona:

Bu çocuğun benim olduğunu söyleyip beni suçluyorsun öyle mi?

Kadın Timoteos’un Patrik Athanasios olduğunu zannederek O'na:

Evet bu çocuk senin ve benim hayatımı mahvettin!

Bunu görenler kadının yalan söylediğini anlayarak Patrik Athanasios'u bir kez daha serbest bıraktılar.

Patrik Athanasios kısa bir süre sonra kralın düşmanı olduğu gerekçesiyle krala şikayet edildi. Kral Büyük Konstantin buna inanarak O'nu 336 yılında Fransaya sürgün etti. İki yιl sonra Kral Konstantin vefat ederken son isteği Patrik Athanasios'un sürgünden geri dönmesi idi. Daha sonra tahta Oğlu Konstantin geçti. Halk bu olaydan çok memnun bir şekilde yollara çıkarak Patrik Athanasios'u karşıladı.

Ancak Arioncular bir kez daha kurnaz bir plan hazırladılar. Arioncular Patrik Athanasios'un Tiru Konsilinde Patriklik'ten kovulduğunu duyurdular ve Patrikliğe Arioncu Griogorios’u getirdiler. Grigorios genç bakire kızların dövülmesini, Tanrı korkusuyla yaşayanların hapse atılmasını ve kendisinden şikayetçi olanların cezalandırılmasını emretti. Böylece Patrik Athanasios bir kez daha sürgün edildi. Bu seferki sürgün mekanı Roma idi. Üç yıl sonra dönemin Roma Kralı Konstandas Sardiki şehrinde sürgünde bulunan Patrik Athanasios konusunda ne yapacağına karar vermek için Konsil toplanmasını istedi. Patrik Athanasios bu konsilde suçsuz bulunarak Arioncu Patrik Grigorios ve papazlarını kovdu.

Aziz hemen memleketine dönerek orada O'nu çok seven ve her zaman destekleyen halkı tarafından sevgiyle karşılandı.

Aradan bayağı bir zaman geçtikten sonra Tanrı korkusu bilmeyen Sirianos adında bir komutan beş bin askeriyle beraber Aziz Teona kilisesine saldırdı. Orada Patrik Athanasios yüzlerce dindarla berabar gece ibadetinde bulunmaktaydι. Acımasız askerler bir çok inaçlı kişiye işkence yaptı bir çok kişiyide hapse attı. Patrik Athanasios mucizevi bir şekilde kiliseden çıkarak hristiyan bir kadının evine saklanmayı başardı. Patrik Athanasios bu olaydan sonra üç kere daha sürgün edildi ve böylece on beş yıl daha memleketinden uzak yaşamak zorunda kaldı. Patrik Athanasios sürgündeyken bile bir çok kez acımasız askerler tarafından saldırıya uğradı ancak Tanrı’nın ve halkın yardımıyla bunlardan kurtuldu. Tahta Ualis çıktığı zaman halk Arioncuların Patrik Athanasios’a haksız şekilde saldırmalarından dolayı ayaklandı. Kral bu olaydan korkarak Patrik Athanasios'un İskenderiye halkına iade edilmesini emretti. Böylece Patrik Athanasios bir kez daha halkına geri dönerek haklılık için savaşmaya devam etti. 46 yıllık Patriklik görevinden sonra temiz ruhu ve bedeni 76 yaşında yaşamaya son vererek vefat etti. Aziz Athanasios günü Kilise’miz tarafından 18 Ocak’ta anılmaktadır.

17 Ocak 2010 Pazar

AZİZ BÜYÜK ANTONYUS’UN HATIRLANIŞI



AZİZ BÜYÜK ANTONYUS’UN HATIRLANIŞI
(17 Ocak)
Aziz Antonyus 250 yılında Mısır’da doğar. Ailesi hristiyan olup varlıklıydı. Babası aziz daha on sekiz yaşındayken vefat eder. Aziz Antonyus eğitim almadı fakat kutsal kitap okunduğunda dikatle dinliyor bunu hafızasında tutuyordu. Aziz Antonyus Mısır’a rahiplerin yanına gider. Bir gün Aziz Antonyus odasında otururken kendi içinde Tanrı ile konuşmaya başladı. Şöyle diyordu. “ Ben düşüncelerimden kurtulmak istiyorum fakat, bu düşünceler beni bir türlü bırakmıyor. Bana yol göster ya Rab!” O zaman uzun elbiseler giyen bir adamın önünde oturduğunu sonrada kalkıp dua ettiğini ve dua ederken onu çağırdığını görür. Bir melek olan bu adam daha sonra oradan kaybolur. Aziz bu olaydan sonra imanda güçlenmiş ve pekişmişti. Aziz Antonyus kendisine buyurulduğu gibi yapıp dua etti ve bütün kötü huylarından ve fikirlerinden kurtuldu. Kutsal kitap okunduğunda her sözü dikkatle ve önemle dinlenyen azizimiz kutsal kitabı hafızasında tutuyordu. Aziz Antonyus’un bu durumundan öfkelenen şeytan çoğu kez onu denedi. Onu yok etmek istediysede ona hiçbir şey yapamıyordu.

Bir defasında ona ailesinin sahip olduğu mal varlığını ve maddi zenginliğini hatırlatarak ona görünüp dedi. “Eğer paranın sahibi olsaydın bütün ailenin efendisi olurdun.” Bunu söyledikten sonra çirkin nefesi ile onu üfler ve ona bu dünyada iyilik yani kurtuluş yolunun zorluğunu gösterir. Başka bir defasında da şeytan güzel elbiseler giyen hoş bir kadın şeklinde azizin gecesine katılır. Bunun şeytan olduğunu anlayan aziz Antonyus dua ederek onu oradan kovar. Aziz Antonyus hayatını daha da zorlaştırıp İsa’nın çektiği acıları kısmen de olsa çekmek istiyordu. Bunu gören iblis bundan çok öfkelenir. Onunla savaşmaya ve tekrar günaha sokmaya karar verir. Duasında görünerek onu vurdu ve aziz yere düştü toplanan insanlar onu kiliseye götürdüler. Kilisede bu olaya herkes merakla bakıyordu. Gece yarısına kadar herkes uyumuştu aziz Antonyus kendine gelince sadece arkadaşının uyumadığını görürür. Ona “Geldiğim yere beni mezarlığa götür.” Diyerek ondan ricada bulunur. Çünkü kendisi mezarlıkta yaşıyordu. Onu mezarlığa götürdü ayakta kalamayan aziz yerde dua ederek şöyle der. “İşte ben Antonyus’um buradayım! Sizden ve yaralarınızdan da korkmuyorum, beni İsa Mesih’in sevgisinden hiç bir güç ayıramaz.” Bundan sonra şeytanı ve ordusunun vahşi hayvanlar biçiminde üstüne geldiğini ve her yerin sallandığını gördü. Aziz Antonyus o zaman gözlerini göğe dikerek gökten gelen bir ışığı gördü. “Tanrım nedne beni daha önce korumadın” diyerek haykırdı. Gökten gelen ses “Burdayım kulum senin dayanma gücünü ve imanını gözetliyordum” dedi. Bundan sonra aziz Antonyus bir kaleye giderek orada yirmi yıl yaşar. Bu süre boyunca sadece ekmek, su, tuz ve şeker yedi. Yaşadığı dağa giderek arkadaşlarını ve rahipleri ziyaret etti ve onlara “Bu benim size son yolculuğumdur artık bir daha beni görmeyeceksiniz.”dedi. Bir kaç ay sonra aziz Antonyus 105 yaşında ruhunu teslim eder. Onun dualarıyla ve şifalarıyla ya Rab İsa Mesih bize merhamet ve kurtuluş eyle. Amin.

6 Ocak 2010 Çarşamba

RABİN ZUHURU.



Ürdün Nehrinde vaftizinle Ya Rab Kutsal üçlemeye secde zuhur etti. Zira Baba’nın sesi, seni sevgili oğul diye isimlendirerek şahadet etmiştir. Ve ruh bir güvercin görünümünde kelamın gerçekliğini teyit ediyor. Sen ki zuhur ettin ve insanları aydınlattın Ey Mesih ilahımız sana yücelik olsun.

4 Ocak 2010 Pazartesi

AZİZ BASİLYOS’UN HATIRLANIŞI.



AZİZ BASİLYOS’UN HATIRLANIŞI.
(01 Ocak)
Aziz Basilyos Kayseri de Kapadokya da 01.01.330 yılında doğar. Ailesi farklıydı, çünkü Rab Tanrı’ya iman ediyorlardı. Anneannesi şehit, dedesi de Rab İsa Mesih yolunda büyük eziyetler gördü. Çünkü onlar hristiyandılar ve bu yüzden eziyet görüyorlardı. Bunlardan dolayı onlar ailece Pontus dağlarına göç ettiler. Aziz Basilyos’u nenesi Makarina büyüttü ve onu bir hristiyan olarak yetiştirdi. Ayrıca Aziz Basilyos Aziz Grigoryos’un da öğrencisidir. Ayrıca Aziz Grigoryos Aziz Basilyos hakkında şöyle dedi “O doğru ve iyidir.” Azizin büyük malları vardı, Annesi Amalya doğru ve iyi bir kadındı. On çocuklarından beşi aziz beşide normal insandı. Bu azizlerden biriside Azizi Basilyostur.

Aziz Basilyos küşüklüğünden beri zayıf bir bünyeye sahipti, bir gün küçükken geçirdiği bir hastalık yüzünden neredeyse ölecekti. Onu ölümden kurtaran imanlı annnesinin dualarıydı. Babası ona dinleyiciliği ve konuşma sanatını öğretti. Babası vefat edince Kayseri de okula başlar. Daha sonra İstanbul da okudu ve Antakya’ya da giderek eğitimini orada sürdürdü. En sonunda Atina da tamamladı. Atina’ya gidince ablası evi manastıra çevirir. Ablasının yanında annesi ve kardeşi Petrus’ta vardı. Kendisi Kayseri’ye dönünce herşeyin değiştiğini arkadaşlarınında rahip olduğunu görür. Kayseri üniversitesinde profosör olur, bu ünvan onu değiştirir. Sonunda kalbi somut ve büyüklük taslayan biri haline gelir. Ablası onun bu durumunu görünce onu azarlayarak ona şöyle der “Sen büyük olduğunu ve diğer insanların da küçük olduğunu görüyorsun.” Bu sözler onu yaraladıysada bu fazla uzun sürmedi. O bu sözlerden daha büyük bir şey bekiliyordu ki geri dönsün. Bundan sonra büyük bir facia oldu kardeşi Petrus balık avına çıktı ama cesedi geri döndü. Kardeşinin ölümünü duyan Aziz Basilyos kedere boğuldu. Atina da aldığı bütün eğitimin onun kurtuluşunu sağlayamayacağını anladı ve içim içim ağladı. Daha sonra ablasının yanına giderek ondan arınma sırrını öğrendi. Bundan sonra alçak gönüllü ve mütevazi bir insan oldu. Bundan kısa bir süre sonra İstefatyo adında birini tanıdı. Bu adam onun gezip değişik yerlerdeki manastırları ve rahiplerin yaşayış tarzlarını görmesini tavsiye etti. Aziz Basilyos’ta buralara gidrek manastırları ve rahipleri ziyaret etti. Oralarda gördüklerinden ve rahiplerin yaşayış tarzlarından çok etkilendi. Sonunda Kapadokya’ya geri döner, orada çok güzel bir yer bulur ve burayı manastıra çevirir. Burada çok mütevazi bir hayat yaşar. Varlıklı ve kendini beğenen Aziz Basilyos şimdi alçak gönüllü olmuştur. 360 yılında diyakon, 363 yılında papaz ve 370 yılında da Kayseri episkoposu olur. Şehirde büyük bir kıtlık yaşanmıştı, halk aç ve perişandı. Aziz Basilyos bütün mal varlığını satarak fakirlere dağıtır. Bundan sonra halk O’nun dualarıyla kalır. Hayatının sonuna kadar böyle yaşadı. Aziz Basilyos 01.01.379 da ruhunu teslim eder. Onun dualarıyla ve şifalarıyla ya Rab İsa Mesih bize merhamet ve kurtuluş eyle. Amin.